“Doğumun Etkisini Üzerimizden Nasıl Atmalı…” Çürümenin Kitabı, E.M. CIORAN

Hakkında kişisel yorum yapmaya gerek olmayan kitaplardan biri. Cioran’ın ifadeleri ile “kendi içine düşen, keşfedilmemiş bir gezegen kadar kendinden uzak olan/kalan ve dünyanın yalnızlığını bozduğunu” düşünen insanlar için biçilmiş bir kaftan. Bireyden evrene, ezelden ebede çürümenin, çürümemizin hikâyesini yazan Cioran ilginçtir ki bende dünya, toplum, insan(lar) ve kendim ile uzlaşmamı sağlayan kitaplardan biri oldu. Bu duruma uzlaşma denir mi ! Emin değilim tabi… Anlamlandıramadığım düş, düşünce, his ve heveslerin ana’kaynağına doğru yolculukta Cioran mükemmel bir rehber. Ne dünyaya tutunmak ne de dünyayı unutmak için değil, dünyayı doğru anlamak için okunması gereken kitaplardan biri. Dünyayı doğru anlarsak eğer kendimizi, kendi rollerimizi de doğru anlama şansımız olabilir. Bir ihtimal belki ama ihtimal iken bile güzel…

Kitabı okuyalı çok lakin yazması bugüne nasip oldu… 

Yüzlerce güzel sayfadan, yüzlerce güzel paragraf ve cümleden birkaçı bile kitabın güzelliğini ifade etmeye yetecektir.

“keşfedilmemiş bir gezegen kadar uzaksın kendinden…”

“kendi yokluğuna razı göstermeyen kişi bir akıl hastasıdır…”

“dinden uzaklaştığında bile dine tabi kalır… hele fikrini tanrıya dönüştürsün…”

“ateşli bir ruhta kılık değiştirmiş bir avcı hayvan bulunur…”

“bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur…”

“vaaz verme çılgınlığı içimize öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan kendinin bir şey önereceği anı bekler…”

“tarih ideal imalathanesi… huyu suyu belli olmayan mitoloji, sürülerin ve yalnızların taşkınlıkları… gerçekliği olduğu haliyle tasarlamanın reddi, ölümcül kurgu açlığı…”

“eğer dünyadaki konumumuzu doğru anlayabilseydik; eğer kıyaslamak, yaşamak’tan ayrılmaz olsaydı, mevcudiyetimizin ufaklığının açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak, kendi boyutlarına karşı körleşmektir…”

“zihni açık yani ideal bir şekilde normal bir insan hiçlik’ten başka hiçbir şeye tutunmamalıdır…”

farklı özüne itina gösteren ruh, kaçındığı şeyler tarafından her adımda tehdit edilir… kaçmak istediği eğilimlere boyun eğer ya da murdar sırlara yem olur…”

“kayıp gitmemiz yakındır, ama kaçınılmaz değildir; ilginç bir kazadır, ama hiç yeni değildir, korkularımızın ufkunda şimdiden bir tebessüm doğmaktadır…”

hayatın anlamını konu alan müspet bir bilim yeryüzünü bir günde ıssız bırakırdı…”

“evrenin hüznümüzün bir yan ürünü olduğunu bile bile…”

“insanlar en nazlı ölçütlere göre sınıflandırılabilir; mizaçlarına göre, eğilimleri, düşleri ya da salgı bezlerine göre…”

“her esaslı tecrübe uğursuzdur… varoluşun katmanlarında bir kalınlık noksanlığı vardır, bunları kazan yürek ve varlık arkeoloğu, arayışlarının sonunda boş derinliklerle karşılaşır… görünümlerin zırhını boş yere özlemle arayacaktır…”

“değer yaratan insan tam anlamı ile sayıklayan varlıktır… hayat sayıklama içinde yaratılır ve sıkıntı içinde dağılır…”

“doğumun etkisini üzerimizden nasıl atmalı…”

“etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz… konuşanların sırrı yoktur ve hepimiz konuşuruz… kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz… her birimiz dilegelmezliğin celladıyızdır… her birimiz sırları en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız…”

“merak sadece cennetten düşüşe değil her günkü sayısız düşüşe yol açmıştır…”

“kendi hayatımız zar zor kavranabilir görünürken, ötekilerin hayatı nasıl tahayyül edilir…”

yürek, bütün azapların kökeni…”

kendinden çıkmak günah işlemektir…

“hayat ancak muhayyilemizin ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür…”

gerekçeler sonradan gelir, öğreti kendi kendine kurulur…

“bir kez selamete erdikten sonra, kendine canlı demeye kim cesaret edebilir…”

kısırlığın elinden kurtulmak için, aklın eşiğinde serpilmek gerekir…

“hayat ancak zamanın ihlal edilmesiyle bir içeriğe kavuşur…”

“her insan derinliklerinin zararına ilerler, her insan kendinden kaçan bir mistiktir… yeryüzü varılamayan hidayetler ve ayaklar altına alınmış sırlarla doludur…”

“bilgelik, miadı dolmuş bir uygarlığın son sözü, tarihin şafaklarının halesi, bir dünya görüşü çehresine bürünmüş yorgunluk… sonun her taraftan yükselen hırıltıları içinde beyhude bir melodi denemesidir…”

“evreni adaletsizlik yönetir… dünya gözyaşlarının biriktiği bir yerdir…”

“isyanımız onu uyandıran dünya kadar kötü tasarlanmıştır…”

hayat yasalarının başında çürüme gelir…”

“ten acının dürtmesiyle uyanır, bu uyanık ve lirik madde, kendi eriyişinin şarkısını söyler… ıstırap duyan madde yerçekiminden kurtulur, evrenin artakalan kısmına artık bağlı değildir, kendini gevşemiş bütünden tecrit eder… ”

“ıstırap bizi her şeyden kurtarır, kendi içine saplanıp kalma ve geri dönüşsüz bir şekilde birey olma ihsası dışında her şeyden… özünde cevherleşmiş bir yalnızlıktır bu…”

zarif yapmacıklara saygı gösterdiğimiz ölçüde “uygarlaşmış”ızdır… yaşadığı saatlerin ağırlığı altında iki büklüm olmayan hiç kimsenin hakkı yoktur… her insan bir kıyamet imkanını barındırır ama her insan kendi uçurumlarını düzleştirmeye girişir…”

“kaosu mu ? öğrenilen her şeyi reddetmektir… insanın kendi olmasıdır…”

“Atlas olmamanın pişmanlığı… bazı sabahlar canlı cansız her şeyi mahvetme isteğiyle uyanmamızın sırrı nedir?”

“geceler boyunca hangi kabuslarla haşır neşir olduk ki güneşe düşman olarak kalkıyoruz… her şeyle hesabımızı kapatmak için kendimizi mi tasfiye etmemiz gerekiyor…”

“bilimler hiçliğimizi ispat eder… ama bundan son dersi kim çıkarmıştır?

bütün sevinçlerinin bedelini ödeyen, bütün zevklerinin kefaretini çeken, bütün unuttuklarının hesabını vermek zorunda olan kimseler vardır… tek  bir mutluluk anı için bile borçlu kalmayacaklardır… bir haz titreyişi binbir buruklukla taçlanıvermiştir onlar için… bir manzaranın ortasında mutlu mu oldular… elikulağında kederler içinde buna pişman olacaklardır…”

“ötekilerinin bilinçsizliğini bedelini ödeyen, sadece kendi mutluluklarının değil tanımadıkları kişilerin mutluluklarının da kefaretini ödeyen fedailer vardır… denge bu şekilde sağlanır… sevinçler ve üzüntüler arasındaki orantı uyumlu hale gelir…”

“eğer karanlık bir evrensel ilke sizin kurbanlar sınıfına ait olacağınız hükmünü vermişse, içinizde sakladığınız cennet parçasını ömrünüz boyunca ayaklar altına alarak buna uyarsınız…bakışlarınızda ve düşlerinizde beliren azıcık atılım da zamanın, maddenin ve insanların murdarlığı önünde kirlenecektir…

“kader anlayışını kaybetmişizdir… oysa kader değişmemiş, dünyanın ilk günlerindekiyle aynı kalmıştır…”

“bir budalanın sırıtışında laboratuvar araştırmalarından daha fazla bilgelik varken…”

derinlik bilgiden bağımsızdır…

kendini ifade eden kişi, kendine karşı hareket etmez, o sadece nihai dersler için duyulan eğilimi bilir… firari ise bu dersleri çıkaran değil, kendi kendisinin eline kaldığında mahvolup çökmekten korkarak haylazlaşan ve sesini duyurandır…”

  “boşluk, içine gömüldüğümüz alaşağı edilmiş bir rüyadır…”

“zamanı benimseyen her insan bir uşaktır…”

kendimizi ancak sıçramalarda özgür hissederiz…”

“özgürlük özü şeytani olan etik bir ilkedir…”

“kendine tapmayan kişi daha doğmamıştır…”

dünyaya evet demekten daha aşağılık bir şey var mıdır…”

“diğerlerinin yaşadıkları gibi yaşayabilir ama yine de dünyadan bile daha büyük bir hayır’ı gizleyebiliriz… melankolinin sonsuzluğudur bu…”

“benle bir daha karşılaşmayacağım” der ve son nefretini kendine yönelttiği için mutludur…”

“he şeyi, müziği ve şiiri bile aşmış olduğumuz bir zaman tahayyül etme hakkımız vardır…”    

her ilham bir abartma melekesinden gelir…

“hiçbir hakiki ilham yoktur ki dünyadan daha engin bir ruhum anormalliğinden çıkmasın…”

altında ezilmediğimiz bir olayın bizim için ne anlamı olabilir ki… gelecek bizi harcamak için bekler…”

“bir varoluşun aslına uygunluk derecesi kendi yıkımından ibarettir… oluşumuzun çiçeklenmesi…”

“bir tek maymun iştahlı kandan zevk almaz, yalnız o cani değildir…”

“korkmak, devamlı kendini düşünmek ve şeyleri nesnel akışları içinde tahayyül edememektir… abartılı bir öznelliğin kurbanı olan korkak, diğer insanlardan ziyade kendini, saldırgan olayların hedefi zanneder… bu hatası onu cesurlar bir araya getirir… onun tam zıttı noktasında olan cesur, kendine hiçbir yerde silah işlemeyeceğini sanır…”

“yaşamak şu anlama gelir; inanmak ve ümit etmek  – yalan söylemek ve kendine yalan söylemek…”

“hayaletlere gönül vermiş bir toz zerresi… insan budur işte…”

“istediği zaman düşünenin bize söyleyecek bir şeyi yoktur…”

iç zenginlik insanın kendi içinde sürdürdüğü çatışmalardan doğar…”

“zamandışı bir alacakaranlıkta donup kalmıştır, dünya yurttaşıdır, hem de hiçbir dünyanın, işe yaramazdır, isimsiz ve cansızdır…”

“insanlık sadece kendini telef edenlere tapmıştır…”

bir müzisyeni zeki diye adlandırmak onu karalamaktır…”

“hepimiz sahtekar olduğumuz için birbirimize tahammül ederiz…”

yaşayan her şeyi maskaralık sürüklemektedir…”

“izzeti nefsin en tuhaf çiçeği olan melankoli, kendi usaresini ve bütün zayıflıkların diriliğini türettiği zehirlerin ortasında serpilip gelişir… kendini yozlaştıranla beslenerek, kulağa hoş gelen isminin ardında, Mağlubiyet’in Kibri’ni ve Kendine Acıma’yı gizler…”

“özgür olmayı deneyin açlıktan ölürsünüz…”

hayatın keşfi hayatı yok eder…

Maya Perest – Yok Bana Bu Cihanda
Sufle Hatırla
Hande Mehan Zararına Seviyorum

Bir yanıt yazın