
Hayattan umudu kestiğimizde, her şeyin kötüye gittiğini ya da üzerimize geldiğini düşündüğümüzde insana iyi gelen, iyi gelecek olan şeyler vardır ya bu kitap da onlardan biri işte. Çok şahsi bir değerlendirme belki ama bana iyi gelmişti zamanımda. İyi ya da kötü olsak, yüz kez başarısız olsak da yaşıyorsak bir nedeni olduğunu dünyayı etkileyen isimlerin hayat hikayelerinde yola çıkarak kaç kez ispatlamış Zweig. “Tanrının gizemli atölyesinde” (Goethe, tarihin akışı için ifade etmiş) bir dâhinin çıkması için bir halkın içinden milyonlarca insanın geçmesi gerektiğinin bilincinde dünyanın yazgısını değiştiren anların peşinden gitmiş. Çağların ötesine geçen bir kararın tek bir tarihe, tek bir saate, tek bir dakikaya sıkıştığı trajik olayların ve yazgıyı belirleyen anların bireyin ömründe ve tarihin akışındaki nadirliğine hayran kalmış. Dünya ve ülke tarihlerini şekillendiren böyle nadir anları, kişisel dünyamız şekillenirken biz hiç mi yaşamadık. İnsan kendi tarihine baktığında da belki görecektir böyle anları. Yıldızının parladığı ya da söndüğü zamanları. Zweig ayrıca ilk bölümde büyük talihi ne güzel açıklamış… “ Bir insanın yazgısında, daha orta yaşlarında, yaratıcı bir dönemindeyken yaşam amacını bulmaktan daha büyük bir talihlilik olamaz…” Kitabı üç bölümle tanıtacağım, 3. bölüm olan yeniden dirilişten çıkamadım… aşıdaki bölümler dışında kitapta birbirinden güzel 12 bölüm daha var… ne diyeceğimi de bilemedim bu cümleyi/paragrafı bağlamak, kitabın güzelliğini anlatabilmek için… yazının sonunda paylaştığım şarkılar da yazının başlangıcından sonuna kadar youtube’da tesadüfi olarak dinlediğim şarkılardan bu yazıda olması gerektiğini hissettiğim şarkılar… şifa/afiyet olsun…

ÖLÜMSÜZLÜĞE KAÇIÇ
“Bir yitik insan, bir asi haydut” olan Vasco Nunez de Balboa’nın coğrafi keşifler döneminde değişen hikayesi… İnsanlık tarihinde ilk kez, yerküremizi çevreleyen her iki okyanusu da gören insanın hikayesi…
“Ölümden veya gırtlaklarına kadar borca batmaktan dürüst bir işte çalışmak kadar korkmayan bu yitik insanlar…”
“Serüvenci insanlar içgüdülerine uyarak kalemi değil, kılıcı kullanan adamın yanında yer alırlar…”
“Altın iktidar demektir…”
“Bu göksel insanların, bu tanrılara benzeyen heybetli yabancıların onuru altını görür görmez uçup gider…”
“Tükenmeyen azmiyle gerçek bir mucize yaratmıştır…”
“Fakat talih en sevdiklerine bile cömert davranmaz. Tanrıların insanoğluna ölümsüz bir başarı şansını bir kereden fazla tanıdıkları görülmemiştir…”
BİZANSIN FETHİ…
Zeki, azimli ve tedbirli bir Fatih’in hikayesi…
“Bu melankolik bakışlı, kanca burunlu adam yorulmaz bir işçi, gözü pek bir savaşçı olmasının yanı sıra kusursuz bir diplomattır.
“Kararlı birinin karşısında gerçekten korunmasızdır…”
“Tarihte aklın ve barışın ağır bastığı dönemler kısa ve geçicidir…”
“Bedeli ne olursa olsun diyerek bir işe girişmek bile yaratıcı ve itici bir gücü ortaya çıkarmak için yeterlidir…”
“Ne var ki Mehmed de düş kuran biridir ve onun düşleri, çelikten iradesiyle gerçeğe çevirmeyi başardığı alışılmamış türden düşlerdir…”
“Sakalımın bir telinin bile ne düşündüğümden haberi olsaydı onu hemen koparır atardım…” Sultan Mehmed
“Dünyevi işlerde birleşme anları ne yazık ki her zaman en büyük çaresizlikler ortaya çıktığında yaşanır…”

“Tarih zaman zaman rakamlarla oynar. Roma’nın Vandallar tarafından akıllardan silinmeyecek bir biçimde yağmalanmasından tam bin yıl sonra Bizans’ın yağmalanması başlar.”
“İnsan hayatında olduğu gibi tarihin akışı içinde de pişmanlık yitip giden tek bir anı bile geri getirmez ve tek bir saat içinde yitirilenler bin yıl geçse de yeniden elde edilmez.”
GEORG FRIEDRICH HAENDEL’İN DİRİLİŞİ
En önemli en büyük yeteneğinizi kaybettiğinizde yeniden tutunabilir misiniz hayata… dehalar tutunuyor iş’te… Tanrı bir söz, bir şarkı, bir insan, bir ilham gönderiyor… Mesajı alabilene/anlayabilene… Dünya’nın onun en büyük eserini dinlediği gün ölmesi de Tanrı’nın ne büyük lütfu…
“Yavaş yavaş çalmaya, fanteziler üretmeye başladı ve kendini bu güçlü akıntıya kaptırdı… görünmezliğin içinde notalar muhteşem bir ahenkle birbirini izleyerek şekillenmeye başladı…”
“Varlığını sürdürebilmek için dilenmek ne büyük bir utançtır!”
“Bedeninin bir yanının felç olması tüm ruhunun felçleşmesinden daha iyi görünmektedir…”
“Insanlar beni yeniden gömeceklerdiyse Tanrı beni niçin yeniden diriltti o zaman…”
“Konuşamayacak, yazamayacak, çalamayacak, düşünemeyecek kadar yorgundu. Zaten bunları ne için, kimin için yapacaktı…”
“Uyumak, uyumak, her şeyi unutmak, dinlenmek, huzur bulmak, mümkünse sonsuza kadar…”
“Her şeyini yitirmiş birini hala alaya alan, acı çeken birine hala eziyet eden bu dünyaya lanetler okudu. Kalbi artık çoraklaşmış, tüm gücünü yitirmiş birinden, ruhu felçleşmiş, duyuları körelmiş birinden niçin hala eser vermesini istiyorlardı…”
“Tanrı onu uçuruma atmış, yaşamın kutsal akışından koparmıştı, artık hiçbir tesellisi olamazdı. Fakat yine de içinde hala nabız atan gizemli bir güç vardı ve bütün tükenmişliğine rağmen ona karşı koyamıyordu…”
“Tanrı belki ruhuna da şifa ve teselli verirdi…”
“Comfort ye” “Teselli bul!”
“Yeryüzü hala karanlıkla örtülüdür, insanlar şu an onun yaşadığı kurtuluş huzurunu henüz bilmemektedirler…”
“Yılgın yüreklere huzur veren o yüce varlığa övgüler sunmalıydı…”
“Yaratıcılığının o müthiş hazzını içinde böylesine aktığını hiç duymamıştı. Sözcükler sıcak ve şifa veren bir ışık seli gibi kesintisiz üzerine boşanıyor, her biri yüreğini hedef alıyor ve büyülü güçleriyle özgürleştiriyordu. “Rejoice” (Sevin!)
“Ancak çok çekmiş olan sevincin ne olduğunu bilir, ancak sınavlardan geçmiş olan bağışlanmanın değerini bilir, ancak ölümden dönmüş ise kişi insanlar karşısında yeniden dirilişe tanıklık edebilir.”
“O Tanrıya güvenmişti…”
“The Lord gave the word” Söz ondan geliyordu, ses ondan geliyordu, bağışlanma ondan geliyordu… onu övmek her sanatçı için bir zevk ve görevdi…”
“Halleluja ! Halleluja ! Evet yeryüzünün tüm seslerini, ince ve kalın sesleri, erkeğin vazgeçmeyen sesini, kadının teslim olan sesini bu sözde toplamak, içerik vermek, yüceltmek ve dönüştürmek, bu sesleri uyumlu korolarda birbirine bağlamak ve tekrar çözmek, ilahi bir merdiveni yükseklere çıkarıp sonra tekrar indirmek…”
“Halleluja ! Halleluja ! Halleluja ! Bu sözcükten, bu şükran sözcüğünden, yankısı dünyadan yükselip tüm evrenin yaratıcısına kadar ulaşacak bir sevinç çağlayanı yaratmak!”
“Yolunu açmak… akıp gitmek isteyen bir ateş seli gibi canını yakıyordu. Ah nasıl içini daraltıyor, nasıl basınç yapıyordu, çünkü içinden fışkırmak, yükselmek, gökyüzüne geri dönmek istiyordu…”
“Neyiniz var sizin? Yoksa iksir falan mı içtiniz? İçinizden yaşam fışkırıyor! Ne oldu size böyle?”
“Doğasının özünde bulunan birikip kalmış neşe patlaması taşıyor… yaşam ateşinin içinde yayıldığını hissediyordu… sesini daha da yükseltti, sevinçle haykıran, coşan koroyu da seslendirdi… Amen! Amen! Amen!”
“Şimdiye kadar hiç böyle bir şey işitmedim. İçinize şeytan girmiş olmalı…”
“Uykudayken gönderilen bu bağışlanmanın büyüklüğünden korkmuştu, mahcubiyet içindeydi… sanırım daha çok Tanrı benim yanımdaydı…”
“Bu yapıtım için hiç para almak istemiyorum, hiçbir zaman, onu bir başkasına borçluyum, bu yapıtın geliri daimî hastalara ve mahkumlara gitmeli. Çünkü ben hastaydım ve bu sayede iyileştim. Ben de bir mahkumdum ve bu yapıt beni özgürleştirdi…”
“Bendin kapağı açılmıştı, artık bu ses ırmağı yıllar ve yıllar boyunca hep yeniden akacaktı…”
“Yeryüzündeki başarıları arttıkça Tanrı’nın karşısında daha büyük bir teslimiyet ile eğildi…”
“İşini titizlikle yapan bütün gerçek sanatçılar gibi Haendel’de kendi yapıtlarını övmezdi. Fakat bir tanesini “Messiah”’yı özellikle seviyordu. Onu kendi uçurumundan kurtardığı, ruhsal özgürlüğüne kavuşturduğu için bu yapıtına şükran duyuyordu…”
“İşini iyi yaptığını biliyordu. Tanrı’nın huzuruna başı dik çıkabilirdi…”
“İçindeki her şeyin öldüğü o gün dirilmişti…”